Bir ülke düşünün; Cumhuriyete geçişinin üzerinden henüz 6 yıl geçmiş ancak tüm Dünya’da başlayan BÜYÜK BUHRAN önce A.B.D’yi ardından Avrupa’yı etkisi altına almış. Yıl 1929 Dünya bu büyük sorunla boğuşurken yalnızca tarımda üreten bir ülke olan TÜRKİYE ve onun Cumhurbaşkanı olan ATATÜRK;  büyük devletlere KLİRİNG SİSTEMİNİ önerdi. Bu sistem eskinin takas sistemine yakın ve ihraç edilen malların yerine aynı bedel karşılığı mal ithalini sağlayan görünürde basit fakat konjonktüre göre müthiş bir uygulama idi.

  Bu sayede genç Türkiye Cumhuriyeti elma, portakal veya yumurta satıyor ama gelişmiş sanayi devletlerinden yeni kurulacak fabrikaların teknolojisini alıyordu. Kurulan her yeni bir fabrika önce o kentin sonra bir ülkenin kaderini değiştiriyordu.

  Osmanlı döneminde “padişahın malı” denilen ve ekilmeyen bir sürü verimli toprak, yöre köylüsüne ücretsiz tahsis edildi. Tarım ülkede yaygınlaştıkça halk kazanıyor ülke üretiyordu. Yine eski dönemde halka uygulanan bir sürü anlamsız vergi kaldırılmış ve üretene büyük kolaylık sağlayacak uygulamalar hayata geçirilmişti. Örneğin köylüye tarlasını sürsün diye bedava öküz dağıtılmıştır. Lafta değil özde üreten ülke o BÜYÜK BUHRAN dönemini çok rahat atlatmış ve gerekli sanayi hamlelerini o dönemde yapabilmişti.

  O günlerde tüm Avrupa açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığından tarım ürünleri çok fazla değerden hesaplanmıştı. Doğru devlet adamlığı doğru öngörü ve planlama genç Cumhuriyeti kısa sürede uçağını dahi kendi imal eden noktaya taşımıştı.

  Günümüzde belki KLİRİNG SİSTEMİNİ konuşmak çok basit bir çözüm gibi gelse de olayları KONJONKTÜRE göre yorumlamak gerekiyor. Bakın; Rus doğalgazı kesilirse diye ALMANYA kapattığı kömür ocaklarını yeniden faal hale getirmek için eleman alımına başladı. Enerjinin her türlüsüne ulaşmak için yeni uygulamalar planlanıyor.

  Doğalgazı yalnızca evlerimizde ısınmak ve sıcak su olarak görmeyin. Elektrik üretiminde sanayide kullanımı yaygın olduğundan Avrupa’nın bazı devletlerinde ACİL olmayan alanlarda “üretim durduruluyor ve mevcut rezerv ( depolanmış) saklanıyor. Avrupalı diyor ki, bu yıl seramik vazo üretmeyelim, televizyon üretimini 3 ay ertelesek halk sokaklara dökülmez, LÜKS ARAÇLAR para kazandırıyor ancak üretimini 6 ay durdursak sorun olmaz ama halk yiyecek bulamazsa, kışın soğuktan donarsa işte büyük BUHRAN olur, büyük sıkıntı yaşarız.

  Yani önce aç kalmayacaksın. Açıkta kalmayacaksın. Kışı titreyerek geçirmeyecek, insani ihtiyaçlarını görebileceksin. Sonra istersen BMW'ye bin yok olmadı AUDİ’YLE vals yap.

 Bu kış için büyük sorun olacağını hatta bu sorun yüzünden, Avrupa’dan ülkemize yoğun turist geleceği konuşuluyor. Burada başka bir problem daha akıllara geliyor. Peki bunca insana yetecek gıda kaynağımız var mı? Sığınmacılar gibi hiç üretmeden (hatta ülke kaynaklarını sömürenler) yaşayanlar varken üstüne birde ülkemize turist olarak gelenler yüzünden zaten pahalı olan gıda fiyatları daha da artmaz mı? Yazıyı hazırlamadan üretim rakamlarına baktım, üretimde çok az bir artış olmasına rağmen yeterli sayıda bir gıda stoku yok. Rakamları net olmamakla birlikte her gün sayıları hızla artan sığınmacılar, mülteciler ve bu kez de KARA KIŞTAN kaçan Avrupalılarla büyük bir gıda/barınma ve ısınma sorununu da birlikte yaşar mıyız? Böyle bir duruma karşı tedbirlerimiz var mı? Yoksa kervan yolda düzülür hele şunların EUROLARI bir gelsin KARADAĞ’dan sığır mı ithal ederiz deniliyor?