Eğer toplumsal bir kalkınma yaşanacaksa bunun ilk adımı kırsaldan ve üretimle atılmalı. Elbette güçlü bir tarım ve hayvancılık bir ülke için hem bağımsızlık hem de sınırsız bir özgürlük demektir. Dışa bağımlı olmamak, üreten bir ülke seviyesine çıkmak artık günümüzün avantajı değil bir zorunluluğu olmuştur. Avrupa birliğinin en güçlü iki devletinden biri olan Fransa neden hala tarımdan vazgeçemiyor sizce? Örneğin Avrupa da “ şeker pancarı” üretiminde birinci sırada olmaları tesadüf olabilir mi? Koca Fransa; sanayi, savunma, ilaç, uçak imalatı ve turizm gelirlerinin üzerine bir de tarımı ekliyor. İsviçre’yi, Hollanda’yı falan zaten yazmaya dahi gerek yok. Konya kadar Hollanda ülkemizin en az 10 katı tarım gelirine sahip. Kim ne derse desin ÜRETMEYEN üretene mahkum demektir. Biri size “ üretmeye gerek yok” diyorsa ne samimiyetine ne de vatanseverliğine inanmayın. 
Gelelim bizim üretim projelerine. Sanıyorum henüz ortada olgunlaşmış bir proje yok. Üretim politikamız ilahi takdire kalmış durumda. Bir tek televizyonlarda çok güzel KAMU SPOTLARI yayınlanıyor ve duyunca insan zevkten 4 köşe oluyor ve coşuyor ama arkası kesik su sesi gibi TISSSS ….
Artık günümüzde hiçbir etkinliği kalmamış köy muhtarlığının yerine KÖY OFİSLERİ açmalıyız. Köyler zaten ilçelerin mahalleri yapıldığından beri yerel hizmetler belediyeler eliyle yapılıyor. Yani muhtarlık artık işlevsiz durumda. “Yok biz çok işlevsel bir kurumuz hala” diyen muhtarlar varsa lütfen ne gibi hizmetler yaptığını yazsınlar bizde doğrusunu öğrenelim. 
Her köye 1 ziraat mühendisi, 1 veteriner görevlendirip muhtarlıkları bunların ofisleri haline getirmeliyiz. Köyde görev verdiğimiz bu personelden hem tarımı hem de hayvancılığı destekleyecek, bilinçli bir üretim sistemine dönüşün çalışmalarını bekleyeceğiz. Köyde kaç hane var? Kaç kişi tarım yada hayvancılık yapabilecek kapasitede? Eğer köy terk edilmiş ARİZONA kasabaları gibi ise debelenmeye gerek yok. Hayatın hala aktığı köylere bu çalışma yapılmalı. Böylelikle hem ülkemizin en sahici KÖY ENVANTERİNİ çıkarmış oluruz hem de “ köye dönüş “ ile ilgili bir kanun çıkaracaksak elimizde ihtiyaç ne beklenti ne öğrenmiş oluruz. Bazı Doğu Anadolu köylerinin terk edildiğini, bazı iç Anadolu köylerinde yalnızca yaşı 80 den yukarı olanların yaşadığını üzülerek öğreniyoruz. Kimseyi zorla köye göçe zorlayamayız ama KIRSAL yaşamı cazip hale getirecek projelerle kentlerde çaresiz yığınlar arasından dönüşe uygun aileler bulabiliriz. 
Uzun yıllar önce tarım ve hayvancılık alanında kendine yeten ülkelerden biri iken bu hale nasıl geldik, anlaşılır gibi değil. 
Bu konuda bir ara ekranlarda “ canlı yayınlara çıktığım zamanlarda” usanmadan anlatmaya çalıştığım bu projelerimi, elbette kimseye duyuramamıştım. Zira o aralar yurt dışından ayçiçeği, erik, sığır, fasulye, mısır gibi ürünleri ithal etmekle meşguldük. Bakanlarımız mutlu, ithali yapan firmalar neşeli, aracılar zevk içinde mutlu mesut günler geçiriyorduk. Allahtan arşivlerde konuşmalarım var da “ hayal mi kurduk” diye düşünmüyorum.