Tıp literatüründe olup olmadığını bilmiyorum ancak siyaset sahnesinde “hastalık” derecesinde bir PERFECT ADDİCTİON ( mükemmel bağımlılık) olduğunu iddia edenler var. Hatta bir tık sonrasının TAKINTI olduğu savunuluyor. Ülkemizde buna en iyi örneğin; tüm ekonomik sorunlara rağmen, eğitim/sağlık/istihdam ve gelecek kaygılarına inat uzun yıllardır hep aynı siyasi görüşün iktidar olduğu gösteriliyor. 
Anavatan partisi Özal ölünce bitmemişti, yada Demirel Cumhurbaşkanı olup DYP’in başından ayrıldığında aynı parti bu kez Tansu Çiller ile iktidara yürümüştü. Peki yüz yıllık ülkenin kurucu partisi neden bir türlü iktidara gelemiyordu? Eğer “ bağımlılık” söz konusu ise bu sistem onda niye işlemiyordu? 
Kimi zaman doğru yanıtlar gözümüzün önünde olur fakat biz onu görmemeyi tercih ederiz yada görmek için önce bakmak gerektiğini unuturuz. Yukarıdaki soruyu “ sosyoloji” eğitimi almış bir arkadaşa sordum. O neden yapıldığı ve kime hizmet ettiği belli olan MÜLAKAT sistemi yüzünden atanamamış biri olduğundan sanırım düşünmek için bolca vakti olmuştur.
Çok basit dedi, sağ siyaset ideolojisi konjonktürel olarak kimi dönem tüm Dünyada ivme kazanmış ve o dönemlerde iktidar olması olasılık dahilinde gerçekleşmiştir. Ancak bu iktidar sürecinin sürmesi için farklı motivasyonlara ihtiyaç duymaktadır. 
Eğer iktidarınız ona bağımlı bir kitle oluşturamamışsa 2002 seçimlerinde toz duman olan DSP ye benzer bir kaderi yaşayabilir. Bu kitle nasıl oluşur? Çok kolaydır böyle geniş bir kitle oluşturmak. Halkı yoksul olan ülkelerde adına “ sosyal yardım” denen balık avlama yöntemiyle devlet biberonundan beslenen milyonlar oluşturursunuz. Bir nevi asalak geniş bir kitle emrinizde olur. Oysa çağdaş insan üreten, öğrenen, düşünen, paylaşan ve çevresine faydalı bir bireydir. KIZILAY’dan yardım kolisi bekleyen bir gencin bu hayata katacağı ne olabilir? Bu tip sosyal kurumlar; ihtiyaç sahibi olan insanlara yardım etmek amacıyla kurulmuştur. Doğal veya doğal olmayan afetlerde yardım etmek birincil görevleridir. Gördük ki, bu kurumlar amaçlarının çok uzağında görev yapmaktalar. Peki bu sürdürülebilir bir politika mıdır? Öyle olsa bu tüm Dünya da uygulanır değil mi? Benzer tek bir örneği yok. Elbette devlet İŞ ve İŞÇİ BULMA kurumu değildir. Ancak istihdam imkanlarını arttırma politikalarını üretme ve daha çok insana iş,aş sağlama öncelikli hedefi olmalıdır. Milletin orasına burasına KÜFÜR EDEN müteahhitlere vergi affı çıkarılıp şımarık bir zümre yaratılacağına , o kaynaklar daha rasyonel alanlara yönlendirilmelidir. 
O asalak geniş kesimin unuttuğu bir gerçek var, herkesin belirli bir ömrü var. Ölüm sürpriz değil ki.” Her canlı ölümü tadacaktır sonrada bize döndürüleceksiniz” ayetini tüm resmi kurumların girişine asacağımıza mezarlıklara yazıyoruz. Oraya götürülen o yazıyı zaten okuyamaz ki, ölmüş zavallı. Gidenlerin de acelesi var bir an önce defnedelim diye. Ne anlamı oldu o paylaşımın. Temel fıkrası gibi” bu bana ders oldu”. 
Sığ siyaset geleceğinizi ipotek ettirip bugün size kumanya getirir ama yarınlarınızda çok uzakta YÜKLÜ “İBANLARIYLA” konforlu bir hayat yaşarken bizlerde hayatın acı yüzüyle yaşamak hatta büyük sıkıntılara göğüs germek zorunda kalırız.
Daha da anlatacaktı ama son sözü ben söyledim ve sonra yeniden görüşmek ümidiyle vedalaştık. Unutmadan son sözüm şuydu ; “ senin neden atanamadığını iyi anladım, hiçbir SIĞ SİYASETÇİ senden hoşlanmaz. Evlat olsan sevilmezsin” dedim. “ güldü ve “ Babam da öyle söylüyor” dedi.